Ruhların dostu Ayvalık
Türkiye’nin Ege kıyılarındaki bu şirin belde nemi olmayan kuru havası, mavi ve yeşilin iç içe geçmesiyle oluşmuş şirin bir beldedir. Ayvalık denince akla bir çok şey gelmektedir, doğal ve kültürel mirasının yanı sıra tarihi dokusuyla da önemli bir merkez olan Ayvalık, günümüzde tatil ve turizm beldesi olarak anılıyor, yıllık yüz binlerce ziyaretçinin beldeye gelmesi bunun en büyük göstergesi olarak sayılıyor.
Ayvalık, etrafı onlarca adayla çevrili, insanın ruhunu okşayan muhteşem doğası ve lezzetli balıklarıyla popüleritesini yitirmeyen tatil beldelerinden.
Balıkesir’in bir ilçesi olan Ayvalık, İstanbul’a 520, Ankara’ya ise 675 km. uzaklıkta. Efes-Bergama-Truva transit yolu üzerinde bulunduğundan ulaşimı oldukça kolay olan Ayvalık’a vardığınızda ilk iş akşam üstü çikan meltemle beraber kendinizi çarsiya ve ara sokaklara atın. Capcanlı lokantalar ve meyhaneler arasında burnunuzu damla sakızının baskın kokusuna bıraktığınız an Ayvalık’ın en meşhur sakızlı dondurmacısının kapısında bulacaksınız kendinizi. Ara sokaklar ise kazdıkça derinleşen kuyu gibi; çok fazla ve çok güzeller. Ayvalık’ın merkezi, Edremit Körfezi’nde zeytinyağı kültürünün ve ticaretinin bölgeyi nasıl da zenginleştirdiğini gözler önüne seriyor.
Antik kaynaklarda Yunanca ayva ağacı anlamına gelen ‘Kydonia’ olarak geçen Ayvalık, Osmanlıların bölgeye yerleşmesi ve sebep oldukları kültür kaynaşmasından dolayı ‘Aibali’ olarak değişmiş ve modern kaynaklarda bu isimle geçiyor. Eskiden yörede bulunan ayva ağaçlarının çoklugu, doğal olarak bu adı almasına sebep olmuş. Osmanlı zamanında ağırlıklı olarak Rumların yaşadığı bir bölge olan Ayvalık’ta o yıllarda kurulmuş olan düzen göze çarpiyor. Sayısız okul, kilise, hastane, matbaa ve konsolosluklarla bir kültür ocağı haline gelmiş olan bölgeden yetişen birçok ünlü yazar, şair ve politikacı, 1821’deki Yunan ayaklanmasıyla bölgeden ayrılmak zorunda kalmış.
Denizi, zeytinlikleri, yemekleri, mimarisi, mübadele hikayeleri, kedisi, delisiyle ayrılmak istemeyeceğiniz şahane bir liman kasabası Ayvalık. Perşembe günleri Ayvalık’ın merkezinde kurulan pazarla daha güzelleşen kent yalnız civarın değil batılı gezginlerin, komşu ada Midilli’den gelen Yunanlıların da gözdesi. Sabah pazara gelen Midilli halkı zeytinden domatese, pastırmadan, lor tatlısına, baklavaya kadar torbalar dolusu mal götürür karşı yakaya. Pazar sokaklarında da duyabileceğiniz Rumca satıcı cümleleri sayesinde sizde birkaç kelime Rumca öğrenmiş olabilirsiniz gün sonunda.Özellikle Persembe pazarı 1970’li yıllardan beri kurulan körfezin en büyük pazarıdır. 4 bin metrekare alana yayılmış, 700 esnafın yer aldığı diğer pazarlara göre düzenli sayılabilecek şekilde yaygınlaşmış üç büyük bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm Cumhuriyet meydanının arkasındaki sokaklara yayılmış giyecek, mefruşat, hediyelik eşya ve baharat yoğunluklu turistiklerin uğrak kısmı. Kudret narının tazesini, zeytinyağında hazırlanmışını alabilirsiniz. Harnup, üzüm pekmezi,nar ekşisi, arısütü, taze yaprak, yeni mahsül incir kurusu.
İkinci bölüm Vehbi bey mahallesinde küçük bir meydanda kuruluyor. Burhaniye, Edremit ilçelerinin köylerinden, dağ köylerinden özellikle Kozak yaylasının bütün köylerinden gelen saticıların yer aldığı kısım. Donuk siyah pardösüleri ile çoğunluğu oluşturan ve diğer satıcıların dağlı olarak adlandırdıkları Yörük kadınlardan oluşan köylüler bahçelerinin taptaze ürününü pazara indiriyorlar. Dolmalık fıstığın en alası bu pazarda.
Turp otu, koyu yeşil minicik Girit kabağı ve onunla pişirilen Stifno-İstifno, salatası yapılan susamotu, deniz fasulyesi, radika, semizotu, turşuluk kelekler, acurlar, biberin onlarca çeşidi, ısırgan otu, bağla otu, demetlerce deniz börülcesi…Istanbul’da küçücük bir demetini 2.5 ytl aldığımız börülcenin Ayvalık pazarında kocaman bir torba dolusu 2 ytl. Taptaze kabak çiçeklerini iç içe dizilmiş olarak alıp, İstanbul’a kadar özenle taşıdım. Dağlıların getirdiği otlardan biri de mühliye. Bu otun yolculuğu Kıbrıs’dan başlıyor, Girit, Midilli ve mübadele ile gelenlerle saksıda Ayvalık’a ulaşıyor. Ayvalık toprağını seviyor, günümüzde evlerin dışında çok pişirilmese de Kuzu etli Mühliye yemeğinin yeri Ayvalıklılar için apayrı. Papules Cunda da birkaç kişi tarafından susuz tarım ürünü olarak yetiştirildiğinden oldukça lezzetlidir. Boşnak fasulyesi denilen taze fasulyenin bir çeşidi yörenin düğün yemeklerinde pilavla servis ediliyor. Döğme tereyağı, doğal ortamda otlayan hayvanlardan elde edilen süt ürünleri (özellikle de kelle peyniri ve loru) burada bulabilirsiniz.
13. sokakta 1886 yılında yapılmış kahvede Koruk suyuna mevsiminde rastlarsanız mutlaka deneyin.
Üçüncü bölüm, Toptancılar hali içinde yer alan sebze-meyve pazarı, kuru gidaların, onlarca zeytin çeşidi, zeytinyağı, sabun, bal, baharat ve kuruyemişi bulabileceğiniz düzlük koskoca meydana yayılmış bölüm.Simitçi tezgahlarında satılan Nohut ekmeği mayalı olduğu için kolay bayatlamıyor. Dünyanın en nefis zeytinyağlarının üretildiği Ayvalık zeytinleri tadını kokusunu, yörenin coğrafi konumu, iklimi, kış aylarında esen karayel ve poyraz fırtınalarının olumlu rüzgarından alır diyorlar. Evinize uçakla dönüyorsanız hiç dert etmeyin, pazardaki ve kasabadaki tüm zeytinyağı üreticileri seçtiğiniz markayı kargo ile 2-3 günde Türkiye’nin heryerine gönderiyorlar. Yağı bardaktan tadarak seçiyorsunuz.Dolasmakla bitiremedigimiz Persembe pazarindan ayrilarak gezimize kaldigimiz yerden devam ediyoruz..
Cesitli kaynaklardan ,esnaftan ve tanidigimiz ,tanimadigimiz kisilerden elde ettigimiz bilgilerle yavas yavas gezmeye basliyoruz Ayvalık’ı .....Dar sokaklarda dolasirken ilk önce gözümüze carpan muazzam mimaride ki eski Rum evleri.Tarihe tanıklık etmiş olan bu evler kapılarından alınlıklarına, kapı tokmaklarından pencerelerine uzanan tahta ve taş işçiliği ile görülmeye değer. Şehrin merkezinde turistik olarak gezilecek çok yer yok aslında. Eski zeytin fabrikaları dışında camiye dönüştürülmüş birkaç kilise hariç tabii.
Bunlardan en önemlisi; İsmet Paşa mahallesinde bulunan eski Agia Gianni kilisesi, şimdiki adıyla Saatli Cami. 1800’lü yıllarda inşa edilen yapının adı, üzerindeki ihtişamlı saat yüzünden böyle konulmuş. Bundan başka Ayazma, Agia Nikolao, Kato Panagia, şimdiki adı Çinarli Cami olan Agia Iorgi bulunuyor.
Günbatımının yaklaştığı saatlerde, ününü duyduğumuz Şeytan Sofrası’na doğru yol alıyoruz. Adını, doğal etmenlerin oluşturduğu coğrafi şeklinden alan Şeytan Sofrası; Ayvalık’ı ve adalarını kuşbakışı izlemek için en ideal nokta. Günbatımı burada bir başka güzel. Toplanan kalabalığa eşlik edip bu eşsiz manzarayla gözlerimizi şenlendirirken, diğer yandan kafes içine alınmış ve bir dilek kuyusu muamelesi gören ‘şeytanın ayak izi’nin hikayesini dinliyoruz. Tanrı tarafından itaatsizliği yüzünden kovulan şeytan, kaçmak için attığı son adımlarının birini buraya, ötekini Midilli’ye bıraktıktan sonra dünyadan çikip gitmiş. Böylece oluşmuş şeytanın ayak izi, bir rivayete göre.
Sabah kahvaltısında Ayvalık’ın olmazsa olmazı zeytine doyduktan sonra, Ayvalık’a 7 km. uzaklıkta olup, Lale yarımadasına, Türkiye’nin ilk boğaz köprüsüyle bağlanan Cunda (Ali bey) Adası’na doğru yola koyuluyoruz. Zaten bir Ayvalık gezini, Cunda durağı ile taçlandırmak buraya gelenlerin vazgemilmez geleneği. Adanın birden fazla ismi var; Piri Reis’in 1513 yılında yazdığı ‘Kitab-ı Bahriye’sinde yöre adalarından Yunt Adaları olarak bahsedilmekteymiş. Piri Reis’in, adaların üzerinde başiboş gezen eşek ve atlardan esinlenerek bölgedeki adalara Yunt Adaları ismini vermiş olduğu tahmin ediliyor. 1862'de belediye olan Yunda için hazırlanan belediye mührünün etrafında Yunanca ‘Moshonisia Belediyesi’, ortasında ise Osmanlıca olarak ‘Daire-i Belediye Cezire-i Yunda’ yazmaktaymış. Daha sonraları mührün ortasındaki Osmanlıca yazının yanlış okunması sonucu ‘Cunda’ sözcüğü ortaya çikmis. Adanın Rumlar tarafından kullanılan adı, Rumca ‘kokulu ada’ anlamına gelen Moshinos.
Cunda ve Ayvalık; Yunan ordusu tarafından işgal edildiğinde, işgale Kaymakam Ali Bey karşi koymuş ve ilk kurşunu sıkmış. Bu nedenle Cumhuriyet döneminde adaya Alibey Adası ismi verilmiş. Burada ilk ziyaret ettiğimiz yer, Müslümanlar ve Hristiyanların ilk defa beraber yaşamaya başladıkları mahallede yer alan Taksiyarhis Kilisesi. 1873 yılında inşa edilen kilise; çevresindeki sokak dokusu ve neoklasik özellikleri ile taş evlerle mükemmel bir uyum oluşturuyor. Bir rivayete göre o dönemde dünyadaki bütün Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytinyağı ve sabun ihtiyacını karşilayan kilise, içteki mermer işçiliği, dini konuları içeren tavan süslemeleri, İsa’nın hayatını doğumundan ölümüne kadar anlatan resimleri, balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile kentin halen bozulmamış, en dikkate değer eseri olma özelligini taşiyor. Adada bundan başka 7 manastır daha var. Bunlardan en önemlisi, adanın kuzey yönünde bulunan Patriça’daki, ‘Ayışığı’ anlamına gelen Ayios Dimitrios Ta Selina. Özgün yapısı ile dikkati çekiyor. Ayrıca İncil ve Tevrat’tan alınan dini konuların işlendiği fresklerle süslü Agia Nikola Kilisesi görmeye değer.
Sahilde bulunan Taş Kahve ise doyumsuz muhabbetlerin, kırk yıl hatırı olan kahvelerin tek adresi. Cunda Adası’nın enfes yemeklerini tatmak için menüye baktığınızda çesit çesit yemekler, salatalar, mezeler arasından bolca zeytinyağlı hardal otu, deniz börülcesi, sübye yumurtası, Ayvalık'a özgü papalina, enginarlı karides, karadiken, kalamar dolması, ahtapot, iskorpit buğulama göze çarpiyor. Deniz mahsulleri bol ve ucuz, Ege mutfağına özgü hindiba, turp otu, arapsaçı, istifno gibi otlardan yapılan yemek ve mezeler ise kesinlikle deneeli. Tatlı olarak ise sakızlı kurabiye, kavunun içine konulup servis edilen sakız dondurması iyi bir final. Bir de unutmadan lokma tabii ki. Lokma her yerde var ama Cunda’nın lokması bir başka.
Ayvalık'ta içkinin dozunu kaçıranların eskiden götürülüp bırakıldığı bir ada var: Tımarhane Adası. Aslında bir yarımada olan Tımarhane Adası’nın ucunda bir kilise var. Arkasında bir koridor bulunuyor. Yarımadanın uç kısmı çok rüzgâr alıyor. Uyarıcı uğultu sesi sarhoş olduğu için buraya bırakılanları kendilerine getiriyor. Ayılanlar da Ayvalık'a geri dönüyorlar.
Yumurta Ada, Tavuk Adası, Karaada, Çiplak Ada, Lale Adası gibi başka adalar da bulunan Ayvalık’ta sualtı net görüş mesafesi 20-25 metreye ulaştığından ve deniz altı zenginliklerinin fazla olmasından dolayı, adaların çevresi sualtı fotoğrafı çekmek için çok elverişli. Ayrıca Ayvalık’a 7 km. mesafede bulunan doğal kum plajı Sarımsaklı da, tatilcileri deniz ve güneşin keyfini çikarmaya davet ediyor.
Ayvalık’dan sakızlı, zeytinyağlı kurabiye, lor tatlısı ve Ayvalık tostunu yemeden dönmeyin.... Mutlaka 1942’den beri açık olan Yeni Güler Tatlıhanesi’ne uğrayın, yorgunluk atarken limonata eşliğinde bu lezzetlerden mahrum kalmayın.Bizden söylemesi..........