Rüzgarın evinin oldugu yer..... Alaçatı
Çeşme’nin yanı başında ama kalabalıklardan ırak, bohem bir sığınak Alaçatı; aynı zamanda sörf meraklılarının birinci tercihi...yani rüzgarın evinin oldugu yer.......

Alaçatı, denizi titretmeden esen rüzgârıyla, dalından reçineler damlayan sakız ağaçlarıyla, cumartesi günleri kurulan antika pazarıyla, sizleri cumbalı konaklarda Türk kahvesi içmeye davet ediyor...
Antik Çağda adı "Agrilia" olan Alaçatı, Batı Anadolu tarihinde "İonia" diye adlandırılan, İzmir'in güneyinden başlayıp Menderes Irmağına kadar uzanan bölgenin tam merkezinde yer alır. Heredot Tarihi'nin birinci kitabında İonia hakkında şöyle yazar: "İonlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde kurmuşlardır.

Ne daha kuzeydeki bölgeler, ne de daha güneyde kalanlar İonia ile bir tutulabilir, hatta ne doğusu, ne batısı; kimisi soğuk ve ıslak, kimisi sıcak ve kurak olur." İon kentleri Akdeniz'deki kolonilerin de kurulmaya başlamasıyla M.Ö.7. yüzyılda altın çağlarını yaşamışlardır. Bu dönemde 12 şehirden oluşan İon Birliği özellikle bilim, felsefe, heykeltıraşlık ve mimaride dünyaya yol göstermiştir. Sonraları Roma döneminde de parlak günler devam etmiş, Hristiyanlığın yayılmasında ve Bizans sanatının doğuşunda etken olmuşlardır.
Yunan mitolojisine göre rüzgâr tanrısının yaşadığı yer olarak bilinen Alaçatı, sadece İzmir’den değil Bodrum’dan kaçan mütevazı ruhların da sakin sığınağı. Son birkaç yıldır açılan süslü ve bohem mekânlar sayesinde, eğlenceyi zevke dönüştürmekte mahir olanların da, kendilerini ait hissedebildikleri bir sosyal buluşma alanı aynı zamanda. Ya sörf meraklılarına ne demeli? Merkezi, modern mimari dokunuşlarla tarihin estetikle buluştuğu bir mükemmellik abidesi; sahili ise rüzgârla denizde dans edenlerin, dalgalarla savrulanların vazgeçilmez adresi. Sörfçüler açısından dünyanın yedi önemli parkurundan biri sayılan Alaçatı, ilginç coğrafyasının yanında, mimarisi, yel değirmenleri, yetiştirdiği ürünleri, butik otelleri, bakir plajları ve kolay ulaşımıyla da Çeşme’yi gölgede bırakacak özelliklere sahip.
Begonvillerin, sarılarak tül perde gibi örttüğü taş evleri, küçük dükkânları, avlusu mozaikten kahvesi ve sürprizlere açılan daracık sokaklarıyla Alaçatı, yalınlık ve serinlik duygusunu aşılıyor insana ilk bakışta.
Alaçatı’ya inerken etraftaki sakız ağaçları dikkatinizi çekecek. Ege bölgesine gelen turistlerin giriş kapısı olan Çeşme’nin bir özelliği de hemen karşısındaki Sakız Adası’na gözle görülecek kadar yakın olması. Altı bin yıl önce ilk kez Çeşme’de bulunan sakız ağaçları, azalmakla birlikte verimliliğini hâlâ koruyor. Sakız üretiminin yapıldığı özel bahçeleri ziyaret etmenizi öneririz. Alaçatı’da, 1873’den beri hizmet sunan Sakızlar Restaurant’ın bahçesinde, araştırma konusu olmuş 117 tane sakız ağacı var. Bahçede gezinirken ağaçlardan damlayan sakızların mayhoş tadına da bakabilirsiniz. Reçel, muhallebi, sütlaç, dondurma, likör gibi yiyecek ve içecek ürünlerinin yanı sıra kuduz, yılan sokmaları, mide, akciğer ve bağırsak rahatsızlıklarına karşı çeşitli ilaçların yapımında da faydalanılıyor sakızdan.
1990'larda ilk rüzgar sörfü tutkunları geldi limana. 2000'li yıllarda da taş ev meraklıları. 2001 yılında ilk küçük otel açıldı. Yalnızca 3-4 yıl içinde İzmir Çeşme'ye bağlı olan Alaçatı, Türkiye'nin en gözde tatil yörelerinden biri haline geldi.
Bozulmadan korunmuş, neredeyse en genci 100 yaşında olan taş evler birer birer onarıldı, küçük oteller ve restoranlar açıldı. Alaçatı zamanla öyle güzel bir belde oldu ki, kentsel sit alanı ilan edildi, binaların korunmasına ve ancak geleneksel mimariye uygun olan otellerin yapılmasına izin verildi.
Alaçatı'nın bir diğer özelliği de, dünyanın en çok tercih edilen rüzgar sörfü merkezlerinden biri olması. Birçok uluslararası yarışmaya ev sahipliği yapan Alaçatı sahilleri, sığ olması sebebiyle de sörf öğrenmek isteyenlere oldukça elverişli bir plaj sunuyor. Yaz aylarında Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerini ağırlayan Alaçatı otelleri, uluslararası yarışmalarda ise ünlü yarışmacılara kapılarını açıyor.
Akdeniz'in pırıl pırıl denizi, en sakin plajları Alaçatı'da bulunuyor. Sabah saatlerine kadar yüksek sesli müzik yayını yapılmasına, bar veya diskotek açılmasına izin verilmiyor. Kahvehanelerine dahi öyle özen gösteriliyor ki plastik sandalye yerine ahşap sandalyeler kullanılıyor. Hala parke taşıyla kaplı sokaklarda, Alaçatı otellerinin kelebek dolu bahçelerinden gelen klasik müzikler yükseliyor.
Arnavut kaldırımlı sokaklarda yer alan Alaçatı otellerinde, çivit mavisi panjurlar, mor begonviller odaları süslüyor. Eski Rum evlerinden restore edilmiş bu otellerin içine girdiğinizde buram buram bir tarih kokusu ve Ege misafirperverliği sizi karşılıyor.
Alaçatı otellerinde konaklıyorsanız eğer, erken uyanmalı ve güneşin ilk ışıklarını seyretmelisiniz. Begonvil çiçeğinin sarmaşıkları arasından bir tutam güneş düşecektir kahvaltı masanıza. Hele bir de Ege zeytini, dalından koparılmış domatesler, kekikle süslenmiş zeytinyağı ve taptaze peynirler sofranıza getirilince, keyfinizee keyif eklenecek. Kimi Alaçatı otellerinin bahçelerini ise mavi lavantalar, beyaz yaseminler, mor gelin duvakları süsleyecek. Bu bahçeli otellerde, taze limonatanızı yudumlamanın ve sakızlı kekinizi kelebeklerle paylaşmanın ayrıcalığına tanık olacaksınız.
Alaçatı otelleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, restore edilmiş küçük otelleri, duvarları süsleyen mor begonvilleri ile deniz ve doğa tutkunlarını, büyüleyici atmosferiyle Alaçatı'ya davet ediyor.
RÜZGÂRLA DANS EDENLER
Şimdi sırada deniz var... Merkezden ayrılıp ilkbaharda sapsarı açan mimoza çiçekli yolu takip ederek, rüzgârın enerjiye dönüştüğü tepenin eteğindeki sörf merkezine ya da tam karşısındaki plaja gitmek tercihinize kalmış. Plaj boyunca hafif engebeli tepeleri aşarak pek çok sakin koy da keşfedebilirsiniz.
Alaçatı plajı yaklaşık 15 yıldır sörfçülerin uğrak yeri. Nisan-Kasım ayları arasında en yoğun dönemini yaşıyor. Bu denli tercih edilir olma nedeni ise sahilden yaklaşık 700 metre mesafeye kadar derinliği bir metreyi geçmeyen kum bir sahile sahip olması. Bu sayede yüzme bilmeyenler bile rüzgâr sörfü öğrenebiliyor. Bir diğer önemli özelliği de plajdaki tesisler sayesinde her türlü malzemenin ve ders alma imkânının bulunması.
Akşamı dilerseniz merkezdeki restore edilmiş cumbalı eski evlerin bahçesinde ya da içine yerleştirilmiş restoran ve kafelerde geçirebilir, dilerseniz Alaçatı’nın uzantısı Mersin Liman mevkiindeki çipura çiftliğine gidebilirsiniz. Her tür taze balık ve deniz ürününün bulunduğu bu mekânda, mevsiminde ise küçük körpe sakız enginarından yapılan çeşitlemeleri yemeyi de ihmal etmeyin.
Pencerelerinde hala sakız işi dantel perdelerin sallandığı, kat kat beyaz badanalı, aydınlık yüzlü taş evleriyle dolu Alaçatı sokaklarına gelişigüzel dalmalı, gezmeli, tozmalı, fotoğraflar çekmeli, ninelerle selamlaşmalı ve sonra gelip bir kahvesine çöküp, mavi gözlü bir Rumeli geçmişli dedesiyle sohbetlere dalmalısınız. Ve tüm bunları kaybolmuş bir gezgin gizemiyle veya sadece çocuksu bir merakla yapmalısınız.
Sekiz bin kişilik Alaçatı, kendine bağlı Germiyan, Ildırı ve Karaköy ile birlikte İzmir Çeşme'ye 8.km. uzaklıkta gizli bir güzellik yuvasıdır. Eskimiş tadıyla Alaçatı'nın dar ve Arnavut kaldırımlı sokakları ve ekâbir evleri tamamen Ege mimarisinin estetiğini yansıtır. Sade, yalın, beyaz ve taş ağırlıklı bir doku vardır burada... Hemen sokakların içine dalıp kaybolma isteği kabarır içinizde. Son birkaç yıldır İstanbullular'ın da gözdesi haline gelen ve eski taş evleri kapış kapış satılarak, restore ettirilen Alaçatı, bir tarih, dağ, deniz ve sörf cennetidir. Alaçatı'nın yüzlerce yıllık kimliği, içinize işleyen sımsıcak bir türkü gibidir. Hele, her ulustan ve yaştan sörfçülerin, rengârenk sörfleriyle bir çiçek bahçesine dönüştürdükleri Alaçatı koyu, yalnız Çeşme ve Ege'nin değil, ülkemizin görülmesi gereken başlıca ilginç yerleri arasına girmiştir.
SİT alanı çerçevesinde, koruma altına alınan Alaçatı, eski taş binaları, meydanı, çarşısı ile ilginç, gezip görülmeye değer bir beldedir. Alışveriş imkânı vardır, cumartesi günleri pazarı kurulur. Çeşme ve İzmir'e devamlı minibüs, otobüs servisi ile bağlıdır. Alaçatı'nın rüzgârı boldur, eksik olmaz. Körfez içinde denizi dalgalandırmadığı için, son yıllarda burası yerli ve bilhassa yabancı sörfçülerin mekân tuttuğu, pek rağbet ettiği bir yer haline gelmiştir. Limanın altındaki burunda onlara hizmet veren tesisler vardır. Rengârenk yelkenleri ile bilhassa sığ alan üzerinde, mekik dokur gibi oradan oraya uçarcasına giden, türlü gösteriler yapan sörfler hemen dikkatinizi çeker.
Alaçatı'yı evinize mi taşımak istiyorsunuz? Son yıllarda lavanta çiçeğinin merkezi konumuna gelen Alaçatı'dan mis kokulu lavantalar alıp, bu sakin havayı evinize taşıyabilirsiniz.
Alaçatı, cumartesi günleri inanılmaz kalabalıktır. Çünkü cumartesileri pazar kurulur. Her bakımdan üstün ve bol çeşitli pazara, çevre ilçelerden çok sayıda insan akın akın gelir, aynı gün antika pazarı kuruludur. Alaçatı'daki herkes çok marifetli. Takı satıcılarının bütün ürünleri ince bir zevki simgeliyor. Urla keteninden üretilmiş güzellikleri almasanız da görmüş olun. Sokak aralarında birçok yerde sanatçıların, ressamların hünerlerini sergileyip satış yaptıkları birçok dükkân var Alaçatı'da. Yine İstanbullular'ın ve yazlıkçıların yöreye akını sebebiyle, pek bir kalabalık vardır. Hepsi toplanınca, Alaçatı sokakları yürünmez olur. Alaçatı mahalle ve sokak isimleri, en az yüz yıllıktır. Hacı Memiş Mahallesi, Şeftali sokak, Nuriye sokak, Cemaliye sokak, Mehtap caddesi, İtidal sokağı gibi...
Alaçatı Körfezi kenarına dizilmiş olan gece kulüpleri de son yıllarda öne çıkmış, benzerleri ancak Avrupa - Akdeniz ülkelerinde olan plajlar ve eğlence yerleri yaratılmıştır. Çeşme ve Alaçatı'da, Ilıca, Altın Kum, Kafe Romo, Babylon, Aya Yorgi, Paşa Limanı, Pırlanta plajı olmak üzere 7 adet ünlü plaj bulunur. En yakın plaj ise Ilıca'dır.
Türkiye’nin en güzel küçük otelleri artık Alaçatı’da. Birçoğu 150 yıl öncesinden kalan taş evlerin restorasyonuyla oluşan bu otellerde eskiyle yeninin uyumu insanı büyülüyor adeta. İşletmeciliğe değen kadın eli sayesinde bu oteller, Alaçatı’nın yerel tatlarıyla donatılmış kahvaltı hizmeti sunuyor misafirlerine. Ev reçelleri, yalnızca Yarımada’da yetişen hurma zeytin, köy yumurtası ile unutulmaz kahvaltılar sunuluyor Alaçatı otellerinde.
Eğer bir gün yolunuz düşerse Alaçatı’ya, yaşınız kaç olursa olsun, yediden yetmişe her yaşta gence hizmet vermeye hazır sörf okullarına uğramadan geçmeyin. Çarşısında şöyle bir dolanırken sakızlı, limonlu dondurmasını, sakızlı muhallebisini yememezlik etmeyin. Kara fırınlarından köy ekmeğini, Cumartesi pazarından izmir tulumunu, liman ovası domatesini, beyaz soğanını tatmazsanız mutlaka pişman olacağınızı bilin. Aylardan Ekim, Kasım ise hurma zeytini sorun… Yalnızca Sakız Adası ve Çeşme – Alaçatı’da yetişen sakız ağaçları ile tanışın. Kendine has rüzgâr kokulu lavantasından hediye paketi yaptırın. Sokak aralarındaki bahçeli, taş otellerinde dinlenmenin, uyumanın keyfini yaşayın, dostlarınızla restoranlarında buluşup hoş vakit geçirin, cafelerinde çay, kahve yudumlayın. Alaçatı’da üretilen seramiklerden ısmarlayın…
Hacı Memiş Ağa’nın yolunu kesip, limanına sığınmasını sağlayan rüzgâr, Alaçatı’nın kötü talihini yenmişti 150 yıl önce... Sonrasında sakızını, bağını, zeytinini, lavantasını farklı kılan rüzgâr, şimdilerde Alaçatı ile dansına devam ediyor hâla… Sörfçüleri ile oynaşıyor, lavanta kokusunu yayıyor, hurma zeytinini olgunlaştırıyor. Ovalarında yetişen sebzesinin tadını farklı kılıyor. Rüzgâr değirmenlerinde elektrik üretiyor…
Mimari dokusu, çevresi, sosyal yapısı korunarak oluşturulan “korumacı turizm” ekonomiye hayat verirken, rüzgâr değirmenleri aracılığıyla elde edilen elektrik, enerji alanında sürdürülebilir ka
ynak yaratıyor. Sörf istasyonları rüzgâr sayesinde turizme önemli katkılar sağlıyor… Kim bilir belki Alaçatı, gelecekte huzur, dinginlik, yaşama keyfi veren bir “yavaş şehir” olarak çıkacak karşımıza…
İşte hem doğası, hem sörf için ideal rüzgârı, sıcakkanlı halkı, cumartesi pazarı, antika dükkânları, klasik müzik dinletileri hem de sosyalleşmek için gece hayatıyla en gözde tatil mekânı Alaçatı'da hayat böyle dolu dolu geçiyor.
Çeşme’nin yanı başında ama kalabalıklardan ırak, bohem bir sığınak Alaçatı; aynı zamanda sörf meraklılarının birinci tercihi...yani rüzgarın evinin oldugu yer.......

Alaçatı, denizi titretmeden esen rüzgârıyla, dalından reçineler damlayan sakız ağaçlarıyla, cumartesi günleri kurulan antika pazarıyla, sizleri cumbalı konaklarda Türk kahvesi içmeye davet ediyor...
Antik Çağda adı "Agrilia" olan Alaçatı, Batı Anadolu tarihinde "İonia" diye adlandırılan, İzmir'in güneyinden başlayıp Menderes Irmağına kadar uzanan bölgenin tam merkezinde yer alır. Heredot Tarihi'nin birinci kitabında İonia hakkında şöyle yazar: "İonlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde kurmuşlardır.

Ne daha kuzeydeki bölgeler, ne de daha güneyde kalanlar İonia ile bir tutulabilir, hatta ne doğusu, ne batısı; kimisi soğuk ve ıslak, kimisi sıcak ve kurak olur." İon kentleri Akdeniz'deki kolonilerin de kurulmaya başlamasıyla M.Ö.7. yüzyılda altın çağlarını yaşamışlardır. Bu dönemde 12 şehirden oluşan İon Birliği özellikle bilim, felsefe, heykeltıraşlık ve mimaride dünyaya yol göstermiştir. Sonraları Roma döneminde de parlak günler devam etmiş, Hristiyanlığın yayılmasında ve Bizans sanatının doğuşunda etken olmuşlardır.
Yunan mitolojisine göre rüzgâr tanrısının yaşadığı yer olarak bilinen Alaçatı, sadece İzmir’den değil Bodrum’dan kaçan mütevazı ruhların da sakin sığınağı. Son birkaç yıldır açılan süslü ve bohem mekânlar sayesinde, eğlenceyi zevke dönüştürmekte mahir olanların da, kendilerini ait hissedebildikleri bir sosyal buluşma alanı aynı zamanda. Ya sörf meraklılarına ne demeli? Merkezi, modern mimari dokunuşlarla tarihin estetikle buluştuğu bir mükemmellik abidesi; sahili ise rüzgârla denizde dans edenlerin, dalgalarla savrulanların vazgeçilmez adresi. Sörfçüler açısından dünyanın yedi önemli parkurundan biri sayılan Alaçatı, ilginç coğrafyasının yanında, mimarisi, yel değirmenleri, yetiştirdiği ürünleri, butik otelleri, bakir plajları ve kolay ulaşımıyla da Çeşme’yi gölgede bırakacak özelliklere sahip.
Begonvillerin, sarılarak tül perde gibi örttüğü taş evleri, küçük dükkânları, avlusu mozaikten kahvesi ve sürprizlere açılan daracık sokaklarıyla Alaçatı, yalınlık ve serinlik duygusunu aşılıyor insana ilk bakışta.
Alaçatı’ya inerken etraftaki sakız ağaçları dikkatinizi çekecek. Ege bölgesine gelen turistlerin giriş kapısı olan Çeşme’nin bir özelliği de hemen karşısındaki Sakız Adası’na gözle görülecek kadar yakın olması. Altı bin yıl önce ilk kez Çeşme’de bulunan sakız ağaçları, azalmakla birlikte verimliliğini hâlâ koruyor. Sakız üretiminin yapıldığı özel bahçeleri ziyaret etmenizi öneririz. Alaçatı’da, 1873’den beri hizmet sunan Sakızlar Restaurant’ın bahçesinde, araştırma konusu olmuş 117 tane sakız ağacı var. Bahçede gezinirken ağaçlardan damlayan sakızların mayhoş tadına da bakabilirsiniz. Reçel, muhallebi, sütlaç, dondurma, likör gibi yiyecek ve içecek ürünlerinin yanı sıra kuduz, yılan sokmaları, mide, akciğer ve bağırsak rahatsızlıklarına karşı çeşitli ilaçların yapımında da faydalanılıyor sakızdan.
1990'larda ilk rüzgar sörfü tutkunları geldi limana. 2000'li yıllarda da taş ev meraklıları. 2001 yılında ilk küçük otel açıldı. Yalnızca 3-4 yıl içinde İzmir Çeşme'ye bağlı olan Alaçatı, Türkiye'nin en gözde tatil yörelerinden biri haline geldi.
Bozulmadan korunmuş, neredeyse en genci 100 yaşında olan taş evler birer birer onarıldı, küçük oteller ve restoranlar açıldı. Alaçatı zamanla öyle güzel bir belde oldu ki, kentsel sit alanı ilan edildi, binaların korunmasına ve ancak geleneksel mimariye uygun olan otellerin yapılmasına izin verildi.
Alaçatı'nın bir diğer özelliği de, dünyanın en çok tercih edilen rüzgar sörfü merkezlerinden biri olması. Birçok uluslararası yarışmaya ev sahipliği yapan Alaçatı sahilleri, sığ olması sebebiyle de sörf öğrenmek isteyenlere oldukça elverişli bir plaj sunuyor. Yaz aylarında Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerini ağırlayan Alaçatı otelleri, uluslararası yarışmalarda ise ünlü yarışmacılara kapılarını açıyor.
Akdeniz'in pırıl pırıl denizi, en sakin plajları Alaçatı'da bulunuyor. Sabah saatlerine kadar yüksek sesli müzik yayını yapılmasına, bar veya diskotek açılmasına izin verilmiyor. Kahvehanelerine dahi öyle özen gösteriliyor ki plastik sandalye yerine ahşap sandalyeler kullanılıyor. Hala parke taşıyla kaplı sokaklarda, Alaçatı otellerinin kelebek dolu bahçelerinden gelen klasik müzikler yükseliyor.
Arnavut kaldırımlı sokaklarda yer alan Alaçatı otellerinde, çivit mavisi panjurlar, mor begonviller odaları süslüyor. Eski Rum evlerinden restore edilmiş bu otellerin içine girdiğinizde buram buram bir tarih kokusu ve Ege misafirperverliği sizi karşılıyor.
Alaçatı otellerinde konaklıyorsanız eğer, erken uyanmalı ve güneşin ilk ışıklarını seyretmelisiniz. Begonvil çiçeğinin sarmaşıkları arasından bir tutam güneş düşecektir kahvaltı masanıza. Hele bir de Ege zeytini, dalından koparılmış domatesler, kekikle süslenmiş zeytinyağı ve taptaze peynirler sofranıza getirilince, keyfinizee keyif eklenecek. Kimi Alaçatı otellerinin bahçelerini ise mavi lavantalar, beyaz yaseminler, mor gelin duvakları süsleyecek. Bu bahçeli otellerde, taze limonatanızı yudumlamanın ve sakızlı kekinizi kelebeklerle paylaşmanın ayrıcalığına tanık olacaksınız.
Alaçatı otelleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, restore edilmiş küçük otelleri, duvarları süsleyen mor begonvilleri ile deniz ve doğa tutkunlarını, büyüleyici atmosferiyle Alaçatı'ya davet ediyor.
RÜZGÂRLA DANS EDENLER
Şimdi sırada deniz var... Merkezden ayrılıp ilkbaharda sapsarı açan mimoza çiçekli yolu takip ederek, rüzgârın enerjiye dönüştüğü tepenin eteğindeki sörf merkezine ya da tam karşısındaki plaja gitmek tercihinize kalmış. Plaj boyunca hafif engebeli tepeleri aşarak pek çok sakin koy da keşfedebilirsiniz.
Alaçatı plajı yaklaşık 15 yıldır sörfçülerin uğrak yeri. Nisan-Kasım ayları arasında en yoğun dönemini yaşıyor. Bu denli tercih edilir olma nedeni ise sahilden yaklaşık 700 metre mesafeye kadar derinliği bir metreyi geçmeyen kum bir sahile sahip olması. Bu sayede yüzme bilmeyenler bile rüzgâr sörfü öğrenebiliyor. Bir diğer önemli özelliği de plajdaki tesisler sayesinde her türlü malzemenin ve ders alma imkânının bulunması.
Akşamı dilerseniz merkezdeki restore edilmiş cumbalı eski evlerin bahçesinde ya da içine yerleştirilmiş restoran ve kafelerde geçirebilir, dilerseniz Alaçatı’nın uzantısı Mersin Liman mevkiindeki çipura çiftliğine gidebilirsiniz. Her tür taze balık ve deniz ürününün bulunduğu bu mekânda, mevsiminde ise küçük körpe sakız enginarından yapılan çeşitlemeleri yemeyi de ihmal etmeyin.
Pencerelerinde hala sakız işi dantel perdelerin sallandığı, kat kat beyaz badanalı, aydınlık yüzlü taş evleriyle dolu Alaçatı sokaklarına gelişigüzel dalmalı, gezmeli, tozmalı, fotoğraflar çekmeli, ninelerle selamlaşmalı ve sonra gelip bir kahvesine çöküp, mavi gözlü bir Rumeli geçmişli dedesiyle sohbetlere dalmalısınız. Ve tüm bunları kaybolmuş bir gezgin gizemiyle veya sadece çocuksu bir merakla yapmalısınız.
Sekiz bin kişilik Alaçatı, kendine bağlı Germiyan, Ildırı ve Karaköy ile birlikte İzmir Çeşme'ye 8.km. uzaklıkta gizli bir güzellik yuvasıdır. Eskimiş tadıyla Alaçatı'nın dar ve Arnavut kaldırımlı sokakları ve ekâbir evleri tamamen Ege mimarisinin estetiğini yansıtır. Sade, yalın, beyaz ve taş ağırlıklı bir doku vardır burada... Hemen sokakların içine dalıp kaybolma isteği kabarır içinizde. Son birkaç yıldır İstanbullular'ın da gözdesi haline gelen ve eski taş evleri kapış kapış satılarak, restore ettirilen Alaçatı, bir tarih, dağ, deniz ve sörf cennetidir. Alaçatı'nın yüzlerce yıllık kimliği, içinize işleyen sımsıcak bir türkü gibidir. Hele, her ulustan ve yaştan sörfçülerin, rengârenk sörfleriyle bir çiçek bahçesine dönüştürdükleri Alaçatı koyu, yalnız Çeşme ve Ege'nin değil, ülkemizin görülmesi gereken başlıca ilginç yerleri arasına girmiştir.
SİT alanı çerçevesinde, koruma altına alınan Alaçatı, eski taş binaları, meydanı, çarşısı ile ilginç, gezip görülmeye değer bir beldedir. Alışveriş imkânı vardır, cumartesi günleri pazarı kurulur. Çeşme ve İzmir'e devamlı minibüs, otobüs servisi ile bağlıdır. Alaçatı'nın rüzgârı boldur, eksik olmaz. Körfez içinde denizi dalgalandırmadığı için, son yıllarda burası yerli ve bilhassa yabancı sörfçülerin mekân tuttuğu, pek rağbet ettiği bir yer haline gelmiştir. Limanın altındaki burunda onlara hizmet veren tesisler vardır. Rengârenk yelkenleri ile bilhassa sığ alan üzerinde, mekik dokur gibi oradan oraya uçarcasına giden, türlü gösteriler yapan sörfler hemen dikkatinizi çeker.
Alaçatı'yı evinize mi taşımak istiyorsunuz? Son yıllarda lavanta çiçeğinin merkezi konumuna gelen Alaçatı'dan mis kokulu lavantalar alıp, bu sakin havayı evinize taşıyabilirsiniz.
Alaçatı, cumartesi günleri inanılmaz kalabalıktır. Çünkü cumartesileri pazar kurulur. Her bakımdan üstün ve bol çeşitli pazara, çevre ilçelerden çok sayıda insan akın akın gelir, aynı gün antika pazarı kuruludur. Alaçatı'daki herkes çok marifetli. Takı satıcılarının bütün ürünleri ince bir zevki simgeliyor. Urla keteninden üretilmiş güzellikleri almasanız da görmüş olun. Sokak aralarında birçok yerde sanatçıların, ressamların hünerlerini sergileyip satış yaptıkları birçok dükkân var Alaçatı'da. Yine İstanbullular'ın ve yazlıkçıların yöreye akını sebebiyle, pek bir kalabalık vardır. Hepsi toplanınca, Alaçatı sokakları yürünmez olur. Alaçatı mahalle ve sokak isimleri, en az yüz yıllıktır. Hacı Memiş Mahallesi, Şeftali sokak, Nuriye sokak, Cemaliye sokak, Mehtap caddesi, İtidal sokağı gibi...
Alaçatı Körfezi kenarına dizilmiş olan gece kulüpleri de son yıllarda öne çıkmış, benzerleri ancak Avrupa - Akdeniz ülkelerinde olan plajlar ve eğlence yerleri yaratılmıştır. Çeşme ve Alaçatı'da, Ilıca, Altın Kum, Kafe Romo, Babylon, Aya Yorgi, Paşa Limanı, Pırlanta plajı olmak üzere 7 adet ünlü plaj bulunur. En yakın plaj ise Ilıca'dır.
Türkiye’nin en güzel küçük otelleri artık Alaçatı’da. Birçoğu 150 yıl öncesinden kalan taş evlerin restorasyonuyla oluşan bu otellerde eskiyle yeninin uyumu insanı büyülüyor adeta. İşletmeciliğe değen kadın eli sayesinde bu oteller, Alaçatı’nın yerel tatlarıyla donatılmış kahvaltı hizmeti sunuyor misafirlerine. Ev reçelleri, yalnızca Yarımada’da yetişen hurma zeytin, köy yumurtası ile unutulmaz kahvaltılar sunuluyor Alaçatı otellerinde.
Eğer bir gün yolunuz düşerse Alaçatı’ya, yaşınız kaç olursa olsun, yediden yetmişe her yaşta gence hizmet vermeye hazır sörf okullarına uğramadan geçmeyin. Çarşısında şöyle bir dolanırken sakızlı, limonlu dondurmasını, sakızlı muhallebisini yememezlik etmeyin. Kara fırınlarından köy ekmeğini, Cumartesi pazarından izmir tulumunu, liman ovası domatesini, beyaz soğanını tatmazsanız mutlaka pişman olacağınızı bilin. Aylardan Ekim, Kasım ise hurma zeytini sorun… Yalnızca Sakız Adası ve Çeşme – Alaçatı’da yetişen sakız ağaçları ile tanışın. Kendine has rüzgâr kokulu lavantasından hediye paketi yaptırın. Sokak aralarındaki bahçeli, taş otellerinde dinlenmenin, uyumanın keyfini yaşayın, dostlarınızla restoranlarında buluşup hoş vakit geçirin, cafelerinde çay, kahve yudumlayın. Alaçatı’da üretilen seramiklerden ısmarlayın…
Hacı Memiş Ağa’nın yolunu kesip, limanına sığınmasını sağlayan rüzgâr, Alaçatı’nın kötü talihini yenmişti 150 yıl önce... Sonrasında sakızını, bağını, zeytinini, lavantasını farklı kılan rüzgâr, şimdilerde Alaçatı ile dansına devam ediyor hâla… Sörfçüleri ile oynaşıyor, lavanta kokusunu yayıyor, hurma zeytinini olgunlaştırıyor. Ovalarında yetişen sebzesinin tadını farklı kılıyor. Rüzgâr değirmenlerinde elektrik üretiyor…
Mimari dokusu, çevresi, sosyal yapısı korunarak oluşturulan “korumacı turizm” ekonomiye hayat verirken, rüzgâr değirmenleri aracılığıyla elde edilen elektrik, enerji alanında sürdürülebilir ka
ynak yaratıyor. Sörf istasyonları rüzgâr sayesinde turizme önemli katkılar sağlıyor… Kim bilir belki Alaçatı, gelecekte huzur, dinginlik, yaşama keyfi veren bir “yavaş şehir” olarak çıkacak karşımıza…
İşte hem doğası, hem sörf için ideal rüzgârı, sıcakkanlı halkı, cumartesi pazarı, antika dükkânları, klasik müzik dinletileri hem de sosyalleşmek için gece hayatıyla en gözde tatil mekânı Alaçatı'da hayat böyle dolu dolu geçiyor.